Yol Hikayesi

Gecenin ayazı iliklerine kadar işlerken kot ceketine daha sıkı sarıldı. Hala O’nun söylediği yerden ayrılmıyordu. Bu çevrede otobanın kenarında sadece bu otel vardı ve burada buluşacaklardı. Otelin tabelasının ışıkları gözlerini yormuştu artık. Nerede kalmıştı? Neden gecikmişti? Başına bir şey mi gelmişti ? Yoksa terk mi edilmişti? Hala çözememişti O’nu. Adamın öyle bir sevgisi vardı ki ölene dek kendisini bırakmayacağını düşündürüyordu. Ama bazen de -aynı bu şekilde beklerken olduğu gibi- kendisini bırakıp gittiği de aklından geçmiyor değildi. Sürekli bunları düşünmekten yorulduğunu kendisine itiraf edemiyordu. Bildiği tek bir şey vardı, O’na delicesine aşık olduğu hatta O’na taptığı…

Yaşça kendisinden büyük olması, ona sarılışı, kollarındaki dövmeleri, sigarayı tutuşu bile O’nu çekici kılmaya yetiyordu. Bunları düşünürken geldiğini fark etti. Tek kapısı farklı renkte olan bu kamyoneti kilometreler öteden tanıyabilirdi. Araç önünde durdu ve içindeki uzanıp kapıyı açtı. Biner binmez hemen O’na sarıldı ve kokusunu içine çekti. Yola çıktıklarında arka koltuktaki siyah sırt çantasını fark etti. Açıp baktığında içinin para dolu olduğunu gördü. Şimdi neden geciktiği anlaşılıyordu. Yine bir yeri soyduğunu anladı.Yollarda geçen bu yaşam tarzının artık kendisini yorduğunu düşünürken, karşıdan gelen arabanın farları gözünü aldı. Çığlık atmayı bile düşünemedi sadece O’na baktı. Direksiyonu kırmaya çalışıyordu.Sonra da arabaların birbirine çarpışındaki metal seslerini duydu, kafasını çarptı. Uyandığında O’nun kendisine bakmakta olduğunu gördü, elleriyle başındaki kanı siliyordu.İlk kez onun gözyaşlarını görüyordu.

Küçük tuzlu su damlaları yüzünü yıkıyordu adeta. Akıllılık edip emniyet kemerlerini taktıkları için Tanrı’ya içinden sessiz bir teşekkür yolladı. Hemen ayaklanmaya çalıştı fakat bacağına berbat bir acı saplandı. O’na baktı . Omzuna cam parçaları girmişti ve kafasını çarpmıştı. Ayağa kalkarken yardıma ihtiyacı olduğu için gözleriyle etrafı taradı. Nereye gitmişti hemen? Biraz ötede çarptıkları arabanın başında elinde silahla gördü onu. Şoför camdan fırlamıştı. Seslendi fakat sesi çok cılızdı. Engel olmak için yanına kadar sürüklendi adam nefes alıp veriyordu. Acıyan gözlerle O’na baktı ancak bu adamın yaşamasına izin verirlerse polis kendilerini elleriyle koymuş gibi bulacaktı. Bunu zaten biliyordu ama yine de içinden adamı vurmamasını geçiriyordu . Şimdiye kadar soygunlarda korkutmak için kullandıkları silahla ilk kez insan öldürecekti. Güçlü elleri titriyordu. Birden kendi ağzından çıkan “Yap” kelimesini işitti. İçinde savaşmakta olan düşüncelere rağmen istemsizce bunu söylemişti. Çünkü olması gereken buydu.

Az önce arabaların çarpışmasıyla sessizliği bölünen gece bu sefer de silah sesiyle irkildi. Kuşlar dallarından sıçrayıp uçmaya başladılar. Kafasından vurulan adamın kanı, ay ışığında dans ederek yolda ilerliyordu.

Merve Koptu

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR