Ana SayfaYazarlarKonuk YazarBilinç ve Sıçrama

Bilinç ve Sıçrama

Tanrı gerçek olsaydı ona inanmazdınız, çünkü inanç bilinmezin var olma ihtimalidir.

Tanrı’nın bizleri oynamak için yaratmadığını kim bilebilir. Tanrı ya kötüyse ve şeytanı kendi pisliklerini göstermemek için yarattıysa işte o zaman dünyanın içine eden aslen Tanrı’nın var ettikleri oluşturmaktaydı. Belki de bizler başka bir metanın yavrusunun oyuncağıyız sadece. Aslında Tanrı bir çocuktur, dünyanın bu kadar aptallıklar barındırması bizle oynayan çocuğun bilgisi kadarıyla oluşmaktadır. Peki, Tanrı bu kadar güçlü bir bilince sahipse neden bu kadar farklı dinler gönderdi. Her yerinde bir öncekinin hatasını barındıran dinleri yaratma sebebi şöyle olabilir, alın size yeni din anlayışı.

Tanrı, bizlere akıl verdi, o kadar üstün bir bilince sahip ki sadece yanına bunu kullanabilecek kişileri almalıydı. Bu yüzden Tanrı dünyaya bozuk dinler gönderdi, aklını kullanan bunu görebilecek ve hataları eleştirerek Tanrı zekasına ulaşma erdemine kavuşacaktı. Bugün Tanrı adına yapılan her hareket aslında şeytanın işine gelmekteydi. Tanrı, inanılmayı değil zekasını kullanan bilinçlere ihtiyaç duyuyordu, çünkü Tanrı varsa ve karşımıza çıkacaksa zaten o an inanmama gibi bir varsayım da yok olacaktı. Tanrı’ya inanan akıllı kişilerse böylelikle yaratılmış olacaktı.

Şimdi ise Tanrı ötesinin varsayımını konuşalım. Tanrı bilginiz yok. Öyle bir kavramı bilinçler tanımlayamıyor. Düşünün böyle zamanı. Bizlerin asıl sorunu Tanrı’nın var olma ihtimali değildir, asıl sorun bizlerin yok olmama ihtimalidir. İnsan içinde barındırdığı hazzı sürekli devam ettirme uğraşındadır. Hazcılık, kişinin yaşam enerjisini sonsuzluğa götüren bir döngüdür. Her şeyin nedeni kişinin zevk aldığına ulaşma gerçekliğidir. Şöyle ki birey içinde bulunduğu durumda hiçbir haz almıyorsa zaten yoktur. Ölüm de bir nevi hazın devamını oluşturur. Yıpranan vücut artık devam edememe konumuna geldiğinden ölüm hazına ulaşır. Bir nevi ölüm bireyin devam etmesinin kanıtıdır.

Nereden geldiğini bilmeyen insan nereye gideceğini de bilemez. Bu durumu hesaba katarsak doğumla ölüm aynıdır. Yani ölen bilinç farklı bir meta üzerine yeniden yapılanır. Reenkarnasyon bir nevi kendi içinde doğruyu anlatsa da kendi dışında yanlıştır. Bilinç kendini tanımlamak için kayıt noktası oluşturmalıdır. Doğumla başlayan beden zamanla yaşadığını kaydeder ve gelişir. Hayatınıza dair ne varsa kayıt noktası bedende oluşur, çünkü meta (beden) somuttur ve bilinç var olduğu zaman dilimini burada saklar. Bitkinin hafızası, insan beyni vb. bilincin saklandığı yerdir. Ölümle yok olan beden dışarıya çıkardığı kimine göre ruh kimine göre töz bana göreyse sıçramayı etrafa bırakır. Her yapılan sıçramada yeniden hayat bulan bilinç bir öncesini, geride bıraktığı bedeni yok eder ve her şeye baştan başlar. Ölümlü ölüm öncesini unutur, çünkü tüm varoluşu öldüğü bedende kalmıştır (bitkinin hafızası, insan beyni…). Reenkarnasyon böylelikle kendi içinde çürür.

Bedensel yok oluş da bir varoluştur.

Etrafta gördüğünüz yıldızlar sıçrama sonrası var ettikleri enerjiden oluşur. Yıldızlar da canlıdır ve onlar da zamanı geldiğinde hazza ulaşmak için ölür, bir diğer ki yaşam formuna sıçrayıncaya kadar. Her sıçrama bir evredir, kimin nereye sıçrayacağını tahmin etmek zor olsa da evrende yaşam enerjisini saklayacak her meta sıçramaya sahip olur. Evren, bu nedenle sürekli genişlemektedir. Her sıçrama (ölüm) birikir ve çoğalır. Şanslıysanız sıçrama sonrası daha üst bir yapıda oluşumunuzu tamamlarsınız. Mesela 1800 yılında insan bedenindeki sıçrama ölümüyle yeni bir meta arar ve ölümünden hemen sonra bir bitkide, hayvanda, yıldızda ve bilinmeyen tüm meta varlıklarının birinde kendine yer edinir. Her ölüm yeni bir metaya ihtiyaç duyar bu nedenle evren sürekli gelişme halindedir, çünkü her ölüm yeni bir meta yaratır.

Aynı sıçrama bir zaman diliminde mesela 2078 yılında en son ki ölümüyle yine bir insan bedeninde var olabilir. İnsan bedeninde oluşan bu sıçrama diğer metalarda olacağı gibi çağının getirdiği yaşama tanıklık eder. İnsan metasında(bedeninde) var olmanız sizi kendi zamanınızdaki düşünceleri öğrenmenizi sağlar. 1800 yılındaki insan bedeninde oluşan sıçramayla 2078 yılında oluşan sıçrama aynı olsa da bilgi birikimi sıfırdan başlar. Yani her meta evreni kendi gözünden görür. Zaman ileriye yönelik akacağından oluşum metanız o an ki zamanın bilgilerini beyninize aktarır. Zaman her an bir öncesinden ileridedir. Bu durum sonsuzluğu da kendi içinde kanıtlar. Bugün bir bitkideki sıçrama ölümle yeni bir meta arayışına girdiğinde bir insan bedenine bürünebilir. Bilgi bir önceki metada saklı kaldığından yeni oluşan meta kendi zamanını tanımlar. Her evrede oluşacak sıçramalar yaşadığı bilgiyi kendini var ettiği zaman diliminden dışarıya çıkaramaz. Bu durumla insan bedenine konan sıçrama, gelişen zaman olgusunda var olan bilgilerle üst bir yapıta düşünemez. Çok eski yıllarda önemli bir liderin içindeki sıçrama belki de sizin içinizde oluşmuş olabilir, ama sizin o kişiyle aynı zekaya ve liderliğe sahip olacağınız anlamına gelmez. Tüm sıçramalar aynıdır. Onları farklı yapan büründükleri metadır. Yani şimdi siz insanlar her şeyin kendiniz için yaratıldığını düşünüyorsunuz, aslında bunun sebebi zaman olgunuzun bu evrede var olmasından gelmektedir. Aslında bir bitki, hayvan ya da başka bir canlı metanın içindeki sıçrama sizinkiyle aynıdır.

Bizler sıçramalarımızla sonsuzluğun evreninde yaşayan bilinçlerden oluşmaktayız.

Tanrı, bir zaman diliminde oluşmuş kavramsal öğretidir. O zamanda var olan bilinç de ister istemez bu bilgiyle varoluşunu tamamlar ve diğer sıçramaya kadar devam eder ta ki başka bir kavramsal öğreti zamanına kadar. M.Ö. ya da milyonlarca yıl önce var olan bilinç (sıçramanın beden bulmuş hali) çağının kavramsal öğretilerine göre var olabilmiştir. Hepiniz milyonlarca yıl öncesinin devamısınız. Milyonlarca yıl sonra da her şeyden farklı bir oluşuma tanıklık edeceksiniz. Aslında var olduğunuz zamanın bir önemi yoktur. Sonunda tüm benliğinizin yok olacağı bir gerçeklikle yeniden yok olacağınız bir gerçekliğe gideceksiniz. Bu bir varsayımdır. Varoluşumu bilinmeyen bir gerçekliği yok etmek zaten varsayımdan ileriye gidemez. Benim söylediklerimin doğru olması yanlış olması kadardır. Tanrı gibi… Tanrı da aynı anda vardır ve yoktur. İkisi de aynı oranda gerçeklik barındırır hatta tanrı ne vardır ne de yoktur.

Yaşanan en güzel an, çocuklarınız, hayatınızla ilgili ne varsa zaman diliminde yaşadığınız bilincin var olması süresi kadarıyla oluşumunda anlam saklar. Ölüm yani hazın getirdiği varoluş yeniden yok oluşunda var eder kendini. Şimdi peki ilk sıçrama ne zaman oldu ya da sıçrama olduysa o zaman bilinç (sıçramanın yaratılacağı meta) var olmalıydı ki oluşum devam etti.

Her şey sonsuzluğun getirisi.

Bugün tüm ihtimalleri bitirecek asıl bilgi varoluşun tanımlanmasıyla sonlanacaktır. Tanrı gibi kavramlar çağın insani oluşumundan başka bir bilgi içermez. Hiçbir din insani bilincin ötesine gidemez. Dinlerin hepsinin ilk varoluşu yani Tanrı’yı ya da sıçramayı açıklayamaması hepsinin insan bilinciyle oluşmasından gelmektedir. Yani tüm dinler insan yaratımıyla oluşur. Bu o kadar nettir ki küçük bir çocuğun fark edebileceği bir basitlik içerir. Tabi bu durum Tanrı’nın yok olması anlamına gelmez. Bu durum bilinen tüm Tanrı’ların yok olması anlamına gelir. İnsan yaratımı Tanrı’lar bilincin birikmesiyle oluşmuştur. Bundan binlerce yıl sonra da Tanrı’lar bitecektir, çünkü bu bir döngüdür. Bilinç gelişir ve ilerler. Bu ana tanıklık edenler hayatlarını boşa harcamazlar, çünkü her insan hayatını bir sonrası için ilerletmiş olur tabi zamanın bu önemi sonrasında yok olacağından içinde bulunduğunuz durum her sıçramada tanımsızlaşacaktır. İstem dışı her sıçramayla oluşan bilinç daha öncesinden bi habersiz olacağı için ilerleyişinde de bir anlam bulamayacaktır.

Ne yaparsanız yapın ya da ne düşünürseniz düşünün bilinçten dışlanan sıçrama, öncesini kendi zamanında bırakır. Bazılarınıza bu durum korkunç gelebilir, ama ölüm şimdinizin bitmesidir, sonranızın devamı. Yaşadığınız anın tadını çıkartmak ya da mutlu olduğunuz amaçlar edinmek hepsi var ettiğiniz zamanda takılı kalan ve habersiz bilinçlerinizden ibarettir. Peki, ne için yaşıyoruz diyenlereyse sözüm:

İnsan, varoluşunu tanımlamaya başladığından beri aslında sadece tanıma takılı kalmıştır. Bir neden aramak kendini açıklama durumuna getirir. Bugünkü durumunuzun nedeni zaman diliminizin size yansıttığı kadarını oluşturur. Diğer bir değişle türünüzün ilerlemesi kendi içinde çıkmaza düşmüştür. Her ilerleyiş bir öncesini sorgulatır. Yıllar sonra başka bir tür de kendini tanımlamaya başlarsa aynı soruyu soracaktır, ama unutmayın nedensizlik de bir nedendir. Hiçbir şey yapmak için varsınız ve hiçbir şey yapmıyorsunuz da. Harekete geçen her enerji sadece hiçliğini devam ettirir hepsi o.

Geçmiş Olsun!

Ve unutmayın… Söylemediklerim söylediklerimin devamıdır, yani her şeyi anlatmış olabilirim.

Serkan Aydemir

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR