Ana SayfaYazarlarKonuk YazarBoşalmak, Başlamak ve Hiçlik

Boşalmak, Başlamak ve Hiçlik

Düşünüyordum da…
Aslında hala düşünüyorum…
Nereden başlasam…
Başlangıçların sancısından nefret ediyorum! Ucuna kadar gelmiş ama işeyemiyormuşsun gibi, bir başlasan arkası gürül gürül gelecek…
Nasıl başlarsan başla, konu dönüp dolaşıp aynı yere gelmeyecek mi?
Evet evet…
Yazmak için gece yarısını beklesem daha iyi olabilir.

İşte yine buradayım, gecenin sessizliğinde yazmayı seviyorum. İnsanlar uyurken arkalarından konuşmak kadar zevkli bir şey varsa eğer o da gecenin bir yarısı insanlar uyurken esrarın yanında kahve yudumlayıp müzik dinlemektir.

Şu Boards of Canada müzikleri ölüyü bile diriltir, ya da diriyi öldürebilir, tavsiye ederim.

safak_tunca_bosalmak_baslamak-min

Aslında başlangıcı düşünürken çoktan başlamıştım saçmalamaya fakat daha iyi saçmalamak için geceyi bekleyin. Düz insanların saçma dediği her derin fikir gece gelir seni bulur.

Umutsuz anlarımızda hep aynı şey söylenir, ” Yarın güneş tekrar doğacak…” bu laflarla büyütülmedik mi hepimiz. Fakat güneş tekrar ve tekrar batacak bunu biliyorsun. Öldürme işkence et. Belki de tekrar doğmaması gerekli artık o lanet ateş topunun.

Gündüz sevimlidir gece karizmatiktir.
Gündüz şımarıktır, gece ciddidir.
Gündüz gürültüdür, karmaşadır, gece sessizliktir, sorgulatır.
Gündüz abartıdır, şıktır ve ayıktır gece sadedir, dağınıktır kafası kıyaktır ve rahattır.
Gündüz umursamazdır gece isyankardır.
Gündüz sevgidir gece aşktır.
Gece gündüzün ardından tatile çıkmak gibidir.
Ve gündüz karanlıktır gece aydınlık…

İlk satırları yazmak her zaman zordur doğrusu başlangıçların hepsi zordur. Resim yapmaya başlamak örneğin, üstelik zamana karşı yarışıyorsan ve o an içinde çalışmak arzusundan eser yoksa çıldırtır insanı. Elinizdeki fırçanın arkasını tuvalin tam ortasına saplayanınız oldu mu hiç?

Evet yaptım, hem de iki kere. Yırttığım kağıtları, kırdığım kalemleri saymıyorum bile. Fakat bunu hiç yapmamış biri ortaya nasıl orjinal bir şey çıkarır ? O tuval gerekirse yırtılır kalem kırılır. Tuval delmek istemiyorsanız kopya edin. Kendi kendini de kopya eder insan. Onlar yaptığı şeyi ciddiye almazlar. Üzerinde düşünmediğiniz şeyi sorun eder misiniz? Seviyorsanız bunu yapmayı devam edin, belki de kandırmayı seviyorsunuzdur. Fakat kalabalık sizi alkışlasa ne fark eder, yaptığınız şeyin o yırtık tuval kadar değeri olmadığını unutmayın.

Bu yazıya bir başlık koymalı mıyım illa. Embesillerin duymak istediği şeylerden bahsetmeli ya da bir karakter yaratıp betimlemeler mi yapmalıyım? Bir role bürünmeli ve tam burada gözümüzün önünde duran varoluş gizemi dururken, bu sorunu irdelemek yerine, olur böyle şeyler diyerek geçiştirmeli, yahut bir kalıba sokarak kendimi, bir kenara mı bırakmalıyım her şeyi. Yarattığım kahramanların etrafında dönen gereksiz olayları anlatırken küçük sevimli mesajlar vermeli, kahkahalar attırıp yada hüngür hüngür ağlatırken insanları, paralarını cebime indirmem ve sonra sahtekarlığımla övünmem mi gerek?

Kendini hiçleştirmenin alemi yok! Gerçekten hiçbirine lüzum yok. Yapamam ayrıca, bir yazar olarak görmüyorum kendimi. Öncelik içimdeki doluluğu bir şekilde boşaltmak. Böylece rahatlamak… Kendimi kaybetmemek için.

Yazdıklarımı tesadüfen okuyanların ne düşündüğü umurumda değil, anlayan azınlığa ulaşmak ve birbirimizi tanımasak da bir etkileşimimizin olması yeterli. İşte tüm bunları yapmamdaki ikinci sebep. Bu, insana yalnız olduğunu bilse de yalnız olmadığını hissettiriyor.

Çığlığı duyan var mı?

Geçenlerde çok uzaklardan gelen bir çığlık duydum, kaliteli bir gece müzisyeninin çığlığı. Onu ancak kıyılarda dolaşanlar duyabilir. Bu sebepten popüler değil fakat sözsüz eserleriyle konuşabilen biri. Eserleriyle beslendim, güzel şeyler aldım onlardan. Anlaşmak için ille de sözcüklerin olması gerekmiyor, sanatı sanat yapanda bu değil midir ?

Kıyıda köşede, kıyıda dolaşanlar var biliyorum.

Söylediklerimi kendimi rahatlatmak için uydurmuyorum, sahte dünyanın gerçeklerini kendimi rahatlatmak için yazıyorum. Bu gerçekçi geçinenlerin yaptıklarından çok daha gerçekçi bir davranış değil mi ?

İnanın, haykırışlarım gerçektir, kimseyi aldatmaya çalışmadığım gerçektir, asıl meselenin ne olduğunu kavrıyabilirseniz eğer, sizde gerçeksiz.

Kalabalığa anlatma çabasına girişsem de hadsiz, biliyorsunuz İnsan hayal etmekten hoşlanır. Gerçek şu ki onlar sürülerinden asla vazgeçmeyecek, zaten liderleri de buna asla izin vermeyecek.

Tüm riskleri göze alarak onlardan ayrılma cesaretini kendimde buldum. Kalabalıkla hareket edemem ve asla onlarla anlaşamam. Fakat onlardan tamamen kopmak mümkün mü! Yapılabilecek tek şey aralarındayken onlardan biri olduğunuzu kulaklarına fısıldamak,aksi halde linç edilirsin.

İnsanoğlu sadece kendi yaşamını yaşam sayar, diğer yaşam formlarına ve diğer türlere saygısızlığıdır. Doğrusu kendine bile saygısı yoktur. Sonuç, dünyanın bir tımarhaneye dönüştürüldüğü ve bu dönüşümün geri dönüşünün olmadığıysa eğer… Ama yine de içimizde hep bir umut zerreciği yaşatırız. Tüm bu anlatma çabası o lanet zerrecik yüzünden değil mi! Sonrasında ne olacağını bilmiyoruz ama en azından şu an yaşadığımız yerde insanca yaşmak isteğimizden değil mi!

Burası özgür olup hayal ettiğim ender yerlerden, dolayısıyla istemediğimi yapmam fakat kıyıda ki azınlığa çığlığı duyurmak için yapamam dediğim şeyleri deneyeceğim zamanlar olabilir.Bunu ödün vermek olarak görmeyin. Çizgiyi bozmaktan bahsetmiyorum.

Konudan konuya atlamış oluyorum ama geçenlerde yine buna benzer bir gece yarısı yaşadığım bir dakikadan az bir anı yazmak istiyorum. Esrar içip müzik dinliyordum. Aynı zamanda kafamın içinden ardı arkası kesilmeyen düşüncelerle sevişiyordum. Hepside çok seksi düşüncelerdi. Biri bana şöyle fısıldadı;

Belki tanrı yalnızlıktan o kadar sıkılmıştı ki buna o bile dayanamadı, insanları ve diğer yaşam formlarını yarattı ardından intihar etti.

Dedim ki neden önce yarattı sonra intihar etti.

Dedi ki dinle! devam ediyorum. Belki başka birçok dünya var ve bu dünyalarda yaşan ruhların tamamına yakını sonsuza kadar yok olacak.Bunlar gereksiz düz ruhlar. Ancak her renkten üstün ruha sahipler tek tek yükselerek kainatın merkezinde birleşerek tek bir varlık oluşturacak. İşte bu başka boyuttaki üstün varlık tanrı olacak. Fakat tanrısızlıkta yarattığımız tanrılar ve şu gizli hiçleştirici örgütler dünyayı tamamen bir hiç okyanusuna çevirmeye çalışıyor. Onlar ya bir tanrı istemiyor yada sadece güç arzuluyorlar. Tabi diğer dünyaların da farkındalar. Onlar bizim dünyamızdan bile olmayabilirler. Hepimizi izleyen tanrı değil onlar olabilir. Anlıyor musun?

Evet.

Ödül ve ceza diye bir şey olmayabilir. Herkes kendi seçimini kendi belirler. Tanrı mı olmak istersin sonsuza kadar yok olmak mı?
Bunun cevabını veremem. Yani aramızda potansiyel tanrılar var öyle mi?

Olamaz mı?
Olabilir.
O zaman seçimini yap.

Şafak Tunca

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR