Köprü… İlk öpüşmedir ve bir sevgilinin yalvarmasıdır, dizlerinin üstüne çöküp yüzüğü takmasıdır. Köprü öylece durur ve sadece şahitlik eder aşıkların fısıldamalarına, hıçkırıklarına ve sessizliğine…

Ben şimdilerde bu köprüye aşık bir aptalım çünkü sevgilim bu köprüde terk etti beni ve ben artık kimsesiz olan bu köprünün tek teselli kaynağıyım. Bırakıp gidemem bu yüzden aşkımı… Köprüyü…Köprümüzü… Güneş vurmaya başlarsa eğer hemen örtmeliyim üstünü metalden ceketimle. Ağlarsa silmeliyim gözyaşlarını paslı tren raylarıyla. İşte bu yüzden terk edemem bu köprüyü… Köprü sonsuzluğa açılan tek kapımdır benim ve yine köprü benim sırdaşımdır acılarıma, çığlıklarıma. İstasyon yalnızlığının bastırıldığı tek yerdir burası, hurdaların ve rayların birbirine vurdukça çıkardığı ses gibi ansızındır sizi yakalaması. Köprü ve sevgililer işte bu yüzden bağlıdır birbirine sanki yapışık birer ikiz gibidirler… Her köprü bir şahittir ve her köprü benimdir ayrıldığım sevgilimden.
Köprü bana açılır, bazen sana, bazen bize… Ama unutma bu köprü hep ayaktadır hep canlıdır ve bizim tek şahidimizdir, o paslı raylardan kaktığın günden beri. Şimdi sana yalvarıyorum; izin ver, tutunsun yine aşkımız köprünün ayaklarına… Bırak yaşayalım köprünün şahitliğinde!
Can Murat Demir