Ana SayfaYazarlarCansu CanNe Kadar Bilinçliyiz?

Ne Kadar Bilinçliyiz?

A. Bilinç Nedir?

Geçmişten günümüze pek çok filozof ve bilim insanı bilinci gizemli buldukları için bu konuyu araştırmaya tabi tutmuşlardır. Genel anlamda bilincin tanımı şu şekildedir: “İnsanın farkındalığını sağlayan, algı durumunu kontrol eden, duyguların ve bilgilerin merkezini oluşturan yetidir.” Bunun dışında farklı tanımlamalar da mevcuttur elbette. Onlardan bazıları; “İçe bakış yoluyla zihinin kendi gerçekliğini kavrama edimi” ya da “Düşünen öznenin kendisine dönerek, kendisini kendi düşünceleri ile kavraması, kendisine bir başkası olarak dışarıdan bakabilmesi durumu” (Vikipedi Özgür Ansiklopedi, 2021) tanımlarıdır. Bu tanımlar mantığa en yatkın tanımlamalar olarak kabul edilebilir. Ancak bunların dışında pek çok perspektiften bilinç konusuna olan bakışlar değişiklik arz etmektedir. Ayrıca bilinç tanımının yapımında her zaman için doğrudan bir anlatım söz konusu olmayabilir. Zira bilinç karışık kavramlar bütününü ifade ettiğinden, dolaylı yoldan anlatımın tercih edilmesi kaçınılmaz bir durumdur.

İnsanlar için bilincin en önemli noktası farkında olma halidir. Farkında olma hali, içsel ve dışsal farkındalık olarak ikiye ayrılır. İçsel farkındalık; üç boyutlu anlamda beynin içerideki beş duyunun dışında kontrol sağladığı farkındalık halidir. Dışsal farkındalık ise, beş duyu organının beyne gönderdiği sinyaller doğrultusunda gerçekleşir. Örneğin, soğuk bir ortamda bulunan insanın üşüme tepkisini göstermesini bununla ilişkilendirebiliriz. Bilinç tartışmalarında bu farkındalık durumundan kaynaklı olarak en çok karşımıza çıkan bilinç ayrımına göre evrende iki çeşit bilinç mevcuttur. Birincisi yaratık bilinci, ikincisi ise zihinsel durum bilincidir. Yaratık bilincinde uyanık ve tetikte olma haliyle, çevrede olup bitenlere karşı bir tepki gösterme durumu esastır. Mesela günlük hayatta uyuyan bir kedinin bilincinin kapalı olduğunu söyleyebiliriz fakat fare kovalayan bir kedi için aynı şeyi söylememiz mümkün değildir. Zihinsel durum bilincinde olay bambaşkadır. Zihinsel durum bilincine göre; şu an benim yazmış olduğum bu satırları okuyorsanız, bu sizin algısal bir denetimden geçtiğinizin göstergesidir.

Bahsettiğimiz bu bilinç türleri dışında başka bilinç çeşitleri de mevcuttur. Örneğin, aktif ve pasif bilinç. Birincil bilinçle dönüşlü bilinç arasında keskin bir ayrımın olması, bilincin aktif ve pasif olmasına bağlıdır. Birincil olan basittir. Duygusal uyarıları farkındadır. Bu bilinç, şekli itibariyle beyinde gerçekleşen işlemlerin bazılarının bilinç vasıtasıyla, bazılarının da bilinçaltı aracılığıyla yapıldığını aktarır bizlere. Dönüşlü olansa benlikle yakın ilişki içerisindedir. Diğer bir ayrım da fenomenal ve psikolojik bilinç ayrımıdır. Bu sınıflandırmada fenomenal bilinç, fenomenal niteliklerin varlığını ifade eder. Psikolojik bilinç de uyanıklık, içgörü, kendilik durumunu farkında olma ve dikkat gibi durumları konu edinir.

B. Algı Ve Bilinç

Az önce yukarıda sözünü ettiğimiz algı kavramına tekrardan geri dönüp, detaylı bir inceleme yapmamız gerektiği kanaatindeyim. Algı kavramı bilginin alınarak yorumlanıp, belli bir süzgeçten geçirildikten sonra düzenlenmesini ifade eder. Algıya ulaşım yolu ise sinir sisteminin göndermiş olduğu sinyaller aracılığıyla gerçekleşir. Felsefe algı kavramını; ses, koku gibi duyusal verilerin algılayanın zihin bölümünde nesnel gerçeklik bakımından var olup olmadığı ya da nasıl işlediği konusunda ele alır. Beynin içerisinde var olan algısal sistemler insanların duyusal verileri eksik olsa bile, dış dünyayı tanımlayabilmesini ve kararlı bir şekilde yaşamını sürdürebilmesini sağlamaktadır.

Algı çalışmasının metodlarını belirleyen faktörler inceleme alanına göre değişim göstermektedir. Bilgi temelli olarak algının değerlendirilmesi deneysel epistemoloji ve mantığa dayanır. Bunun dışında psikolojik yaklaşımlarla biyolojik yaklaşımlar da mevcuttur.

Jerome Bruner Algı Modeli:

Bu algı modelinde insanlar kanaat oluşturmak için belli süreçlerden geçmek durumundadırlar. Jerome Bruner’a göre;

  1. İnsan tanımadığı bir hedef ile karşılaştığında, hedef hakkında bir takım bilgisel ipuçları bulur ve bu bilgilerin daha fazlasına ulaşmak ister.
  2. İkinci safhada hedef hakkında bilgi toplayan insan, hedefi kategorize etmek için benzer bazı ipuçlarıyla karşılaşır.
  3. Son aşamada ipuçları etkiye daha az açık halde bulunur. Seçici olur. Bu sefer de insan, hedefin içinde bulunduğu kategoriyi doğrulamak adına ipuçları aramaya çalışır ve ilk başta algıladıklarına uymayanları görmezden gelerek çıkarır ya da saptırır. Böylelikle algı daha seçici ve istikrarlı bir hale taşınmış olur.

Alan Saks Ve Gary Johns’un Algı Modeli:

Onlara göre algı 3 bileşenden oluşur:

  • Algılayan
  • Hedef
  • Durum

Algılayan kişi farkındalığı en yüksek mertebede olan ve nihai şekilde anlama ulaşabilmiş kimsedir. Hedef ise burada algılanan ya da yargılanan şey konumundadır. Hedefteki bilgi eksikliği yahut bilgi belirsizliğinin olması halinde, insan hedefle ilgili daha çok anlam çıkarma eğilimine düşer. Son bileşen olan durum da algılama açısından büyük bir önem arz eder. Zira farklı durumlar mevzu bahis olduğunda algılayan kişi hedef hakkında ek bilgi ya da bilgiler isteyebilir.

C. Kartezyen İkicilik Ve Bilinç Bağıntısı

Geçmişten günümüze bilinç kavramıyla ilgili pek çok tanımlama ve iddianın ortaya çıktığını biliyoruz. Ancak bunların yanı sıra bilinç konusu, kartezyen ikiciliğe göre de tartışılmıştır. Bilinç kavramı zihin kavramıyla iç içe olduğundan mütevellit, düalizme kesinlikle bakmamız gerekmektedir. Bazı araştırmacılara göre zihin; doğumla birlikte bedende peyda olan ve ölümle bedeni terk eden tinsel bir varlıktır. Ancak kimileri için zihin kavramı bir varlık mahiyeti belirtmemektedir. Başka değerlendirmelere baktığımızda zihnin gerçek ve fiziksel bir varlık olduğu görüşüne rastlarız. Onlar için zihin ve beden eş değerdir. Yani zihin beynin ta kendisidir. Buradan çıkarmamız gereken nokta, zihin-beden probleminin aslında bilinç-beyin problemi olduğudur. Bu problem çerçevesinde bilinç; uyku, koma ve ölüm halleri dışında farkındalığın en yüksek olduğu hali ifade eder. Bu hallerin haricinde farklı bilinç durumları da söz konusudur. Bu durumlar; uyku, rüya, meditasyon, baygınlık ve hipnozu içermektedir. Bilinç durumu en yüksek seviyede olan kişiler içsel ve dışsal uyaranları algıladığı takdirde bunlara cevap vermeye yani, etkilere karşı tepkiler üretmeye yatkındırlar. Bilincin bedenin bir parçası olan beyinle aynı şey olması ve bedeninin bunlardan tamamen bağımsız bir konumda var olması düşünceleri düalist yorumu ortaya çıkarmıştır. Düalizme göre beden ve zihin birbirinden ayrışık şeyler değildirler ve zihinsel işlevler fiziksel olmayan şeylerden meydana gelmektedirler. Bütün zihin faaliyetlerinin yönetimini kontrol eden bilinç, beyin gibi maddi bir varlık olamaz. Bütün bunlara dayanarak da bedenle birlikte var olduğu aşikar olan bilincin tek başına bağımsız bir şekilde bulunabileceğini söylememiz, doğru bir ifade olmayacaktır. Zira zihnin bedenle peyda olması ve gayri-maddi özellik taşıması, bunun söylenebilmesine izin vermeyecektir. Kartezyen felsedeki geleneksel ruh anlayışının terk edilmesi ve buna ek olarak bilinç kavramının tartışmaya eklenmesi, beraberinde beden-zihin problemini getirmiştir diyebiliriz.

D. Panpsişizm

Panpsişizm konusunda panpsişizmin tarihinin bir hayli inişli çıkışlı olduğunu söylememiz gerekmektedir. Çünkü panpsişizmin Türkçe meaili tam olarak tüm ruhçuluğa denk gelmektedir. Bu teorideki temel fikir elektronların ve kuarkların niteliklerinin bilinçli deneyimler olduğu düşüncesidir. Aslında bunu biraz daha açmamız gerekirse; teorinin bize verdiği şeyin, bilincin sadece canlı varlıklarda değil, cansız varlıklarda da mevcut olduğu, hatta bilincin ezelden beri evrenin kendisinde mevcut bulunduğu düşüncesi olduğunu görürüz. Bu fikri benimseyenlere örnek vermek gerekecek olursa, sıranın başına Mistikleri ekleyebiliriz. Mistikler, doğaya tapan panteistler ve evrenin bir ruhunun olduğunu iddia eden kişiler, panpsişizmin en büyük savunucularından olmuşlardır.

Panpsişitlere göre, odadaki lamba açık olduğunda ortaya çıkan ışığın bir bilinci ve varlıksal bir tezahürü vardır. Lamba kapatıldığında ışığın kaybolmasıyla beraber ışık bilinci de doğal olarak kaybolmaktadır. Fakat bunu karanlık açısından değerlendirecek olursak; karanlığın da bir bilince sahip olduğunu söylememiz gerekmektedir. Nasıl ki ışık evrene ait olarak ortaya çıkan bir fenomense, karanlık da tıpkı ışık gibi evrene ait bir fenomendir. Birbirileriyle yakın bir ilişki içinde olan bu iki fenomeni bilinç değerlendirmesinde ayırmış olmak, mantık kurallarına aykırı niteliktedir.

E. Sonuç

Tüm bu bağlamlar doğrultusunda bilince dair kendi şahsi fikirlerimi ekleyecek olursam; bilincin hem maddi hem de gayri-maddi bir form olduğunu söyleyebilirim. Bana göre her şeyin bir bilincinin olduğunu ispatlamak için, o şeylerin bilinç konusunda üç boyutlu evrende fiziki gözleme tabi tutulmaya çalışılması beyhude bir çabadan başka bir şey değildir. Çünkü bilincin varlığını kanıtlamak adına yapılacak olan fiziki gözlemlemeler boyutsal geçiş sınırlılığından kaynaklı olarak beş duyuya hitap etmeyecektir. Örneğin, atomların kararlı hale geçebilmek adına yaptıkları elektron alışverişindeki bilincin gözlemlenmesinin sonucunda yapılacak olan ispatlama yöntemi, insanoğlu için tatmin eder nitelikte olmayacaktır. Ancak ve ancak yapılan hareketin belli bir tertibe oturtulabilmesi için gidilmesi gereken iki yöntem mevzu bahis olmalıdır. Birinci yöntem uhrevi dünya çerçevesinde tanrı fikrine gitmektir. İkinci yöntemse tanrıyı konuya dahil etmeden evrensel yasalar doğrultusunda bilincin kaynağına ulaşabilmektir.

Fikrimce bilinç konusunun bilim insanları ve filozoflar tarafından bu kadar gizemli bulunması ve karmaşık hale getirilmesi doğru değil. Zihnin ve bilincin bir bütün olarak, ya hep ya da hiç olduğunu iddia etmek; diğer canlı türlerinin gösterdikleri bilinçli sayılabilecek davranışların gözardı edilmesi anlamına gelir. Bilinç, kademeler şeklinde her varlıkta belirli frekans alanlarında bulunan bir töz olarak kabul edilebilir aslında. Bu kategorizasyonda en bilinçli varlık mertebesine insanı yerleştirip, canlı ve cansız olma durumlarına göre diğer varlıkları da bu sınıflandırmaya dahil etmenin mümkün olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu sınıflandırmalar yapılırken canlılık, ruh, bilinç, beden kavramlarının muhakkak ki çok hassas bir terazi içerisinde dengelenmeye ihtiyacı vardır. Zira buna dikkat edilmezse mevzu bahis konu açıklığa kavuşamayarak daha da çetrefilli bir hal alacaktır.

Kaynakça:

Heil, J. (2015). Zihin Felsefesi-Çağdaş Bir Giriş. İstanbul: Küre Yayınları.

Tiryaki, M. Z. (2020). Zihin Felsefesi Ders Notları.

Vikipedi Özgür Ansiklopedi. (16.01.2021 tarihinde erişilmiştir.) Bilinç. https://tr.wikipedia.org/wiki/Bilin%C3%A7

Cansu Can

Cansu Can
Cansu Can
4 Ağustos 1999 tarihinde İstanbul Kadıköy’de doğdum. 2022 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümünden mezun oldum. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi, Adalet Bölümünde ise hala öğrenim görmekteyim. Yazılarımın genel hattını felsefe, mitoloji, ezoterizm, spiritüalizm, sembolizm, edebiyat ve sanat konuları oluşturuyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR