Ben Ses…

Ben ses… Yaşamla ölümün sonsuz çığlığından, acı ile mutluluğun boşluğundan oluştum. Her duvarda yankılandım. Her köşede bağırdım her kavgada en öndeydim. Karanlığı kutsadım, aydınlığı aradım. Ruhum çıkmaz yollara saptı, kayboldum. Kendimi aradım acılarımı buldum. Geceyi diledim, uykuyu istedim, sabahlar böldü uykularımı gündüzler geçti gecelerin üstünden.

Ben ses… Yollar öğrendim. Gittim. Duraklar bekledim. Kaldım. Ve kaldığım yerlerde sigaralar yaktım, sigaralar söndürdüm dünyaya karşı. Ben ses, hızımı ölçmeye çalışan insanlar oldu. Koştum koştum ve arkamda “kalanlar” bıraktım. Kalanlara unutmayı öğrettim, gidenlere yolu gösterdim.

Bir katilin keskin bıçağında ölümü kutsadım!

Ben ses… Derin kuyularda kaldım. Taşlara konuştum. Taşlar anlamadı beni. Parçalandım.
Ben ses, karanlık okşadı yaralarımı. Aydınlık bağırdı beni. Acı öfkesini kustu bana. Yaşam boşluğu biçti bana. Ben ses, dağlardan, acılardan, nehirlerden, denizlerden geldim. Dağlarda yükseklik haykırdı beni, toprağın altında ölüm. Mezar taşlarında isimler, fotoğraflarda kayıp hikayeler.

Ben ses… Kuşlara mavi gökyüzü, martılara deniz, dalgalara kıyı istedim. Rüzgarlarda kayboldum, savrulup bırakıldım bir köşeye. Ben ses, bir acı koptu çoğu zaman bağrımda. Bir kayıp mektupta sessizleştim. Kelimelerim hayatın içini dolduramadı. Dayanamadım. En derin uçurumlardan atladım. Ben ses, bir kadının can çekişen bedeninde buldum kendimi. Acıdım. Bir erkeğin şiddet kusan dilinin altında dövüldüm ve dövdüm hayatı. Utandım. Tanrının sevmeyi unuttuğu bir çocuk gibi oyuncaklarıma sevgisiz davrandım. Sevginin ne olduğunu anlayamadım. Ağladım. Bir katilin keskin bıçağında ölümü kutsadım. Öldüm, öldürdüm!

İnsanlara hep bir anlam yükledim.

Ben ses… Gece de karanlığı, sabahta aydınlığı bekledim. Yıldızlarda ışığı, kelimelerde anlamı aradım. Aramakta bilgeliği, öğrenmeyi ve doğruyu. Doğrularda övgü, yanlışlarda pişmanlık oldum.

Ben ses… Her kusurda çaresiz, her düşte hissiz kaldım ve her kuytuda kaybedilenleri aradım durmadan. Ben ses, bir bebeğin ilk çığlığıyla yaşamı doğurdum. Ölüp gidenlere dualar okudum, kalanlara sabır diledim. Ben ses, öfke ve nefret kusan kalabalıkların ağzında küfür, utancın karşısında eğilen boyun oldum.

Ben ses… Hastalandım toplumun küflenmiş düzeni içinde. Hiçbir ilaç iyileştiremedi bedenimi ve ruhumu. Felsefeye sığındım, derman bekledim hastalıklarıma. Yaralarıma kabuk, acılarıma hayat aradım. Ben ses, düşenlere el verdim düşenle yitip gittim bu yalnızlıkta. Kalkanlara öfke oldum yok ettiler beni savaşta. Barışa düş oldum bıraktılar yalnızlıkta.

Ben ses… Beni çağıran herkese ve her şeye koşup gittim. Kapılar çaldım. Kapılar kapattım herkese. Bir neden beklemedim çağıranlardan. Umudu da fısıldadım kulaklarına umutsuzluğu da. İyi de oldum onlar için kötü de.

Ben ses… İnsanlara hep bir anlam yükledim. Ama onlar beni anlamsız bir şey olarak kullandılar. Görünmez, hızına yetişilmez ve dudaklarının arasından çıkan bir titreşimden başka hiçbir şey yerine koymadılar. Oysa ben sestim. Evrenin anlamı, insanın kalbiydim…

Sonya Bayık

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR