Felsefe, önsözü olmayan bir kılavuzdur. Onu ilk kez görenler ne yapacaklarını bilememektedirler. Bu, insanın başına gelebilecek en talihsiz durumdur. Ancak ne yapacağını bilen birinin eline geçtiğinde, felsefe ölümcül bir silahtır. Onunla her şeye karşı savaşmakta ve kazanılmaktadır. Felsefe, gücün ululanmasından başka bir şey değildir.
Sevişmenin aritmetiğini yapan ahmaklar, küfürbaz dindarlar, dünyayı gelip geçici sananlar, hayatla barışanlar… Buradan çok komik görünmektedirler. Bu budalalar ne zaman gerçeğin peşine düşeceklerdir? Meraksız, ilgisiz, ruhsuz bir insanlık tablosu ne zaman silkinip yeryüzüne yaraşır şekilde yaşamaya başlayacaktır? Ruhsuzluk, renksizlik ve boş vermişlik çağın hastalığı haline gelmiştir. Belki de ölüm, felsefenin tek tesellisi olmaktadır.
Bu yüzden felsefe benim biriciğimdir; çünkü felsefe BEN’dir.
Felsefenin Doğası ve Soylu Ruhlar
Yüksek fikirlere sahip insanlar –felsefeciler– sıradanlığın ürettikleriyle ilgilenmemektedirler. Felsefe, ancak soylu ruhların elinde bir bilgelik silahı olmaktadır. O, üstünlüğün adresidir. Bilgelik makamı, azınlıkların elinde tutabildiği bir servettir. Onu hak etmek için insanın tüm zafiyetlerinden arınması gerekmektedir. Bu noktada felsefe, saf altından yapılmış bir koruyucu zırh gibi parlamaktadır.
Hakiki ve ciddi bir tek felsefi sorun var: İntihar.
Albert Camus’nün de belirttiği gibi:
“Hayatın yaşamaya değer olup olmadığını yargılamak, felsefenin temel sorusudur.”
Felsefe: İnsanlığın Ruhani Kalkanı
Felsefe, hayatla sevişmekten bıkmayan insanın ruhsal prezervatifidir. Onu insanlığın hastalıklarından ve zayıflıklarından korumaktadır. Felsefe, insanı yüklerinden arındırmakta ve ona yeni bir anlam kazandırmaktadır. İnsan, doğduğundan beri felsefe yapan tek varlıktır. Bu nedenle düşünceye bağımlıdır. Topraktan aldığını toprağa, gökten kopardığını yeniden semaya bırakmaktadır.
İnsan yaratıcılığını tanrılardan almaktadır ve felsefe, bu yaratımın anlam kaynağıdır. Sanat da bu anlamın yansımasıdır. Felsefe, sanatın babasıdır; sanat ise düşüncenin çocuğudur. Bu bir ikilem değil, bir sentezdir.
Evet, Tanrı insanı yaratmıştır; çünkü insan düşüncelerini hayata geçirsin istemiştir. İnsan farkında olmadan felsefe yaparak Tanrı’ya hizmet etmektedir. Bu nedenle felsefe kutsaldır, tanrısaldır.
Felsefe Ne Değildir?
- Felsefe, akademik bir disiplin değildir.
- Felsefe, dogmatik sınırları olan bir düşünce zinciri değildir.
- Felsefe, siyasetin emrinde bir afyon değildir.
- Felsefe, ahlaki dayatma değildir.
- Felsefe, teoriyle sınırlı bir soyutlama değildir.
Felsefe, yaşamın ta kendisidir. O, akışkan bir düşünce pratiğidir. Üniversitelerin kısıtlı müfredatlarına hapsedilmemelidir. Felsefenin ruhu, ancak özgür insanda can bulmaktadır.
(Bknz: Felsefe Gerekli midir?)
Felsefenin Metafiziği ve Kurtuluş Çağrısı
Felsefenin bir metafiziği vardır. Bu metafizik, varoluşun derin sancılarına işaret etmektedir. Felsefe, insan ruhunun rehabilite aracıdır. Hayatın olduğu her yerde felsefe vardır; çünkü o, sorular soran ve ruhun kurtuluşunu arayan bir bilgeliktir.
Bu yol zorludur, karanlıktır, acı doludur. Ancak felsefe, bu yolculukta insana yoldaşlık etmektedir. Sorgulanmayan yaşamın yaşanmaya değer olmadığını hatırlatmaktadır.
“Sorgulanmayan yaşam yaşanmaya değer değildir.” – Sokrates
Felsefe: Sonsuzluğa Açılan Ruhsal Yol
Felsefe, kavramların zehirlendiği, erdemlerin tükendiği bu çağda bir alternatif varoluş sahası yaratmaktadır. O, insanın içinden doğan ve yine insana gebe olan bir ruhtur. Felsefe, üstün insanın yaratıcı rahmidir.
Felsefe, her çağda yeniden doğmakta ve her defasında insan ruhuna şu gerçeği fısıldamaktadır:
Kurtuluş, düşüncenin derinliğindedir.
Can Murat Demir