Ana SayfaEditör16.yy Rönesans Çağı: Hakikatin ve İnsanın Sonsuz Serüveni

16.yy Rönesans Çağı: Hakikatin ve İnsanın Sonsuz Serüveni

Kilisenin (feodal skolastik sistemin) egemenliğinde kasıp kavrulan Avrupa insanının var olma sorunlarının artık dünyevileştiği, özgürleştiği bir evredir Rönesans Dönemi. Bu dönem 15 ve 16. yy’a rastlar. Matbaanın icadından coğrafi keşiflere, pusulanın kullanılmasından deniz aşırı seferlerin mümkün olmasına kadar birçok cihette meydana gelen değişimler bu dönemin doğuşuna gerekçe oluşturur. Ayrıca coğrafi keşiflerle birlikte zenginleşen bir burjuva sınıfının doğuşu da bu dönemin diğer ana olaylarıdır diyebiliriz. Rönesans deyince akla gelen özgür düşünce ve tartışma mecrasının ortaya çıkması ise kitabın neşriyatı ile kitabi bilginin yayılması sayesinde gerçekleşmiştir diyebiliriz. Unutmamak gerekir ki bu özgür düşünce ve sanat ortamının oluşturulmasında yukarıda bahsettiğimiz Burjuvazinin sanat yatırımları ve Kilisenin güç kaybının oldukça bariz etkileri mevcuttur. Bu dönemde kitabın neşriyatının yaygın hale gelmesinin sonucu olarak Kutsal Kitap söylemleri tartışmaya açılmış ve bu söylemlerle Kilisenin görüşleri karşılaştırılmaya başlanmıştır. Bu olaylar neticesinde İnsan varoluşu ve Hakikati daha “laik ve dünyevi” bir planda istişare edilmeye başlanmıştır.

Bir başka yönden “İnsan”a atıflar çoğalmıştır. Onun silkinmesi ve kendine dönmesi için çalışmalar yapılmış, üretimler hep insana yönelik gerçekleşmiştir. Bu dönemde kilisenin çırpınışlarının tarihi yazılmıştır diyebiliriz.

Yukarıdaki çıkarımlardan ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Rönesans dönemi çalışmaları tamamen insanın varoluşunu kurtarmaya ve onu saygın bir konuma oturtmaya yöneliktir. Bunun içinde bilimi, sanatı, felsefeyi, mimariyi, şiiri ve diğer tüm insan yaratımlarını kullanmaktan çekinmez. İşte Rönesans budur diyebiliriz.

Yanlışları keşfetmek hakikate yaklaşmanın bir yoludur.[1]

20.yy’ın Bilgesi: Umberto Eco

Bazı metinler vardır, sizi çok derin ve kapsamlı bir okuma serüvenine sevk ederken bir yandan da sizi uçsuz bucaksız  referans kaynaklara yönlendirir. Bu tip metinler tabiatları gereği müellifleri/editörleri hakkında da size birçok ipucu verir. Örneğin uzmanlık alanları, ilgi alanları, hobileri, hayat görüşleri… Umberto Eco’nun editörlüğünde hazırlanan 16.yy Rönesans Çağı[2] böylesi bir eser. Çok derin, kapsamlı, adeta bir ansiklopediyi andırıyor; oldukça titiz çalışılmış. Şimdi gelin küçük küçük eser ve editörü hakkında konuşmaya başlayalım:

Umberto Eco’yu Gülün Adı adlı kitabı sayesinde tanımıştım, yıl kaçtı hatırlayamıyorum, ne hazindir ki kitabı bir türlü okuyamamıştım ama aynı adla uyarlanan filmini izlediğimde büyülenmiştim. İtalya’da bir ortaçağ katedralinde işlenen bir dizi cinayeti konu edinen film Eco ile tanışmama vesile olmuştu. Sonra Ali Lidar’ın Hayata Rağmen Edebiyat adlı kitabında rastladım ona. Lidar, tipik bir Eco hayranı. Dilerseniz önce Lidar’ın Eco hakkındaki düşüncelerine bir göz atalım:

Eco’ya dair bir şeyler karalamanın benim açımdan bir cüret meselesi olmasının da çeşitli nedenleri var şüphesiz. Öncelikle Eco’nun çok boyutlu, çok katmanlı entelektüel dünyası onunla ilgili söylenen her şeyin eksik kalması riskini doğuruyor. Ayrıca Eco’nın edebi niteliği de yine üzerinde görüş belirtilmesi incelenmesi zorlu bir mecra.[3]

Eco hakkında yazabilmek gerçekten de cüret işi. Böylesi derinlikli bir entelektüeli eleştirmek eserlerini hicvetmek kimin haddine! Eco bu yüzyılın en bilge ve üretken yazarlarından biri: Aynı zamanda bir Ortaçağ tarihçisi, bir felsefeci, bir edebiyat eleştirmeni, bir bilim adamı. Eco’nun entelektüel katmanlarını açtığınızda el değmedik disiplin kalmaz. 20.yy’da Eco’nun izini taşımayan hiçbir disiplin yoktur diyebiliriz.

Rönesans Döneminde Felsefe

16.yy Rönesans Çağı bana ulaştığında ilk olarak Felsefe başlığına baktım ve gördüm ki Eco bu başlıkta da editoryal farkını gözler önüne sererek Rönesans felsefesinin sadece klişe akımlar ya da ünlü kişilerden mütevellit olmadığını okuyucunun gözüne sokmaya çalışmış. Bunu neden söylüyorum çünkü felsefe tarihi yapılırken genelde belli başlı adamların belli başları eserlerinden yola çıkılır. Eco bunun aksine Okült Bilimlere hatta spirütalist-teozofist okullara dahi yer vermiş. Örneğin, John Dee gibi bir okültistin eserlerine ve teorilerine bazı atıflar yapılmış. Bu anlamda ister teorik olsun isterse pratik her türlü fikri çıkarım kendi doğasında değerlendirmeye tabi tutulmuş. 16.yy Rönesans Çağı hakikat yolculuğundaki insanın akli ilerleyişini tasvir etmek istiyor bunun içinde o dönemde yazılan ve çizilen hemen hemen her şeye değinilmiş.

(16.yy felsefesinin oluşturulmasında filozoflar arasındaki savaşımlar çok önemli bir yer tutar. Bu mücadeleler sayesinde felsefe veya fikir alanları genişleme imkânı bulmuş aklın kendi diyalektik mekanizmaları özgürce işletilmiştir.)

15.yy ve 16. yy felsefesi farklıdır. Rönesans felsefesi özellikle Ortaçağ Felsefesine bir tepki olarak kendini gösterir. Skolastik (kilise) görüşün dışında seyretmeye çalışan Rönesans artık merkezine insan ve aklını(humanite) almak ister. Bu bağlamda Kopernik’in[4] meşhur devrimini fikri ve pratik sahaya da nüfuz ettirmeye çalışır. Felsefede buradan payını alır, siyasal sistemler[5] çoğulculuğa doğru evrilir, bilim daha özgürce yapılmaya başlanır ve kilise baskısından azat edilir. 15.yy ‘da Aristotales yerine Platon tercih edilir. Ama Rönesans döneminin tetikleyicisi ve karakterini belirleyen olay Kopernik Devrimidir. Bu dönemde insan ruhunun çehresi değişiyor. Dini liderler tedirgin oluyor, tarih yeniden yazılıyor, bilim insanı yeniden yaratma gayretine girişiyor, okült-simya çalışmalar dahi merkezine “insan için doğayı değiştir” prensibini koyarak dönemin tavrını işaret ediyor. Felsefe tarafında kitap incelendiğinde özetle şunlar söylenebilir: İnsan artık daha pragmatik, eylemci ve birey olma arzusundadır. Bu amaçlar uğruna her türlü resmi kurumdan kotarılmış bir Hakikat özlemi de dönemin başat özelliklerinden birisidir.

Son olarak Rönesans dönemini bir kotarma-tersine çevirme hareketi olarak görebiliriz.

(Eco’nun felsefeye dair görüşlerini kitabın 330.sayfasında bulabilirsiniz.)[6]

Aristoteles mi Platon mu?

Avrupa kültürü iki kişi üzerinden yükselir; biri Platon diğeri ise öğrencisi Aristoteles. Aristoteles hocasının tam aksine bilimsel düşünüşün temellerini atmış bir filozof. Platon gibi hakikati mistik düşünüş ya da idealarla değil de “duyular” sayesinde edinilebileceğimizi söyler. Platon ve Aristoteles kırılması da buradan kaynaklanır. Rönesans döneminde bu kırılma devam etmiş, dönemin doğa ve felsefi anlayışı bu kırılma üzerinden seyretmiştir. Hümanist akımın temsilcileri bazen Platon’a sarılmış bazen Aristoteles’e. Bu manevralar Rönesans döneminde Antik Çağ felsefesinin baskınlığıyla açıklanabilir. Dönemin filozofları Antik Çağ dönemini aşmayı hedeflemişler (Örneğin Yaşlı Plinius’un –ki kendisi Aristoteles’in yerini alabilecek kapasitededir- eserleri didik didik edip yorumlamaya çalışmışlar) ancak ne Aristoteles ne de Platon tam anlamıyla kabul görmemiş. Hümanistler Rönesans kültürünün içine bazen Aristoteles’i bazense Platon’u harmanlayarak çalışmalarını sürdürmüşler diyebiliriz. İşin özü, Rönesans kültürü kadim kültürün ne tarafından tutacağını tam olarak kestirememiş, arada kalmıştır.

Pomponazzi: Rönesans’ın Mihenk Taşı

Pomponazzi[7] çoğu okur tarafından bilinmemekte ancak öylesine büyük bir şahsiyet ki kitapta uzun uzadıya anlatılan nadir filozoflardan biri. Şahsen tarih okumalarımda bu isime ilk kez rastladım. Pomponazzi insan zihnini kategorize ederek dönemin “hakikat”le bağlantısını başarılı şekilde sunmuş. Özellikle 3 tip insandan bahsederek tarihin içinde yuvarlanan “insan tipolojisini” özetlemiş: 1) Rasyonel İnsan, 2) Hayvan gibi yaşayanlar, 3) Arada olanlar. Pomponazzi ruhun ölümsüzlüğünü savunsa da bu konunun inanca yani maneviyata ait olduğunu söyleyerek laik bir düzeni salık vermiş. Dönemin seküler toplumsal anlayışının sembolü olan bu filozof tam bir Rönesans aydını hatta bir abide olarak kitapta karşımıza çıkıyor.

Rönesans’ın Mistik/Hermetik Temsilcileri

Bilimsel ekolün çok fazla dikkate almadığı hatta yüz çevirdiği bir alan. Bir bilinemezlik bir gizem olarak kalmaya da devam edeceğe benziyor. Mistik çalışmalar Rönesans döneminde de devam etmiş hatta bu alanda referans olarak kabul edilen bazı kişi ve eserler de ortaya çıkmıştır. Örneğin bir bilim insanı olduğu kadar bir büyücü olarak da kabul edilen Paracelsus[8] bunlardan sadece biri. Geleneksel tıbba karşı çıkan bu hekim tuhaf bir biçimde ruhlara, cinlere hatta cadılara inanan biri… Böylesine karmaşık bir dönemde Platoncu-Hermetik geleneği sürdürmeye çalışmış bir simyacı. Kutsal Kitapla tedaviyi savunmuş bir kâhin olarak karşımıza çıkıyor. Simya biliminde de bazı istisnalar dışında Aristotelesçi gelenek devam etmiş. Paracelsus dışında Giovanni Battista Della Porta, Jakob Böhme, John Dee ve JoGiovanni Pico della Mirandola gibi mistiklerin de bu dönemde oldukça faal olduklarını söyleyebiliriz.

Akla Takılan Bazı Sorular

16.yy Rönesans Çağı okunması kolay ama birçok soruyu da akla getiren bir metin. Bu anlamda bazı sorular halen insanlığın hafızasında yer tutuyor:

  1. Rönesans gerçekten de bir ilerleme dönemi midir yoksa kadim olanın süslenip insanlığa sunulması olayı mıdır? Kısaca Rönesans bir evrilme ya da devşirme hareketi midir?
  2. Reform hareketlerinin menşeinde özgürlük var mıdır?
  3. Leonardo Da Vinci bir taklitçi mi yoksa bir dahi miydi?
  4. Geleneksel ve güncel olan aynı şey midir?
  5. İnsan dediğimiz fenomen tarihin herhangi bir döneminde “özgürlüğü” tatmış mıdır?
  6. Birey(özne) olma konusunda bilim mi yoksa felsefe mi daha etkindir?
  7. Günümüz dünyasında –şeylerin tayininde- teoloji mi yoksa bilim mi daha baskındır?
Neden Okunmalı?

Rönesans dönemi oldukça geniş okuma alanına sahip akabinde müellifleri ve yaratıcıları bakımından çok zengin bir literatürü barındırıyor bu anlamda zengin bir külliyat taraması ve değerlendirmesi yapılmış. Eco’nun editörlüğünü üstlendiği 16.yy Rönesans Çağı bilimden felsefeye, sanattan şiire, mimariden okült bilimlere daha birçok başlıkta Rönesans’ın çok yönlü ayrıntılı incelemesini sunan bir metin. Akademik tavırla yazılan birçok makaleyi hiç sıkılmadan okuyabilirsiniz. Ayrıca her başlıkta(kategoride) o başlıkta öne çıkan isimlerin eserlerini ön izleme yapabilir, dönemin akıl ilerleyişini, icatlarını, sanatsal değişimini kısaca insan fenomeninin serüvenini derinlemesine gözlemleyebilirsiniz. 16.yy Rönesans Çağı Alfa Yayınlarının tarih serisinden okuyucuya sunulan ciltlerden sadece biri. Bu cildin dışında Ortaçağ serisi (4 cilt) olarak da yayınlandı. Eco’nun uzmanlık alanı düşünüldüğünde Ortaçağ ciltleri de okunmaya değer.

Peki, kitapta hangi başlıklar yer alıyor?

Kitapta Rönesans dönemi incelemelerini şu başlıklarda okuyabilirsiniz:  Bilim, Sanat, Şiir, Felsefe, Tiyatro, Mimari, Mistisizm, Hermetizm, Resim, Müzik, Filoloji, Mekanik, Mantık, Denizcilik, Optik, Kabala, Fizik, Botanik, Metalürji vs.

16.yy Rönesans Çağı arşivlik dev bir cilt. Avrupa Tarihine ya da spesifik olarak Bilim Tarihine ilgi duyanların kesinlikle arşivlerinde bulundurması gereken bir eser. Okunması oldukça zevkli olan bir kitap, ansiklopedik ilerleyişi andıran üslubuyla oldukça sade ve anlaşılır bir dile sahip. Eco’nun titiz çalışmasının ürünü olan 16.yy Rönesans Çağı, dönemin olaylarına ve önde gelen bilim ve sanat insanlarının hayatlarına da kısaca değinmeyi unutmamış. Tarafsız bir anlatımla okuyucuyu yormadan apolitik bir tavır sergilemiş. Avrupa Kıtasında meydana gelen siyasi çalkantıları, politik devinimleri, bilimsel icatları ve sanatın alt üst oluşunun altında yatan gerekçeleri okuyucuya objektif bir tavırla sunmuş. Bu yönüyle eşsiz bir okuma deneyimi sunduğunu söylemek gerekir. Alt başlıkların ve ana kategorilerin oluşturduğu metin okunmayı ve takibi kolaylaştırıyor. Bir diğer önemli husus ise şu; içerikler oluşturulurken kıyıda köşede unutulmaya yüz tutmuş birçok ismi ve eseri farkedebilir bu sayede Rönesans’ın sadece Da Vinci, Raffaello ve Michelangelo’dan ibaret olmadığını da okuyabilirsiniz.

Eco’nun editörlüğü muazzam, Rönesans bilimsel çalışmalarının kökenlerine kadar inmiş: Özgür düşüncenin önünde hiçbir engelin duramayacağını salık veren 16.yy Rönesans Çağı okunmaya değer ve takip edilmesi gereken bir metin.

Can Murat Demir

[1] Umberto Eco
[2] Umberto Eco, 16. Yüzyıl – Rönesans Çağı, Çevirmen: Adnan Tonguç, Alfa Yayınları, 2019
[3] Ali Lidar, Hayata Rağmen Edebiyat, syf.69, İthaki Yayınları, 2019
[4] Kopernik(Nicolaus Copernicus) Rönesans aydınlanma fikrine ilham vermiştir: Yaradılış Kitabında yer alan Dünya merkezli yaklaşımı ortadan kaldırıp merkeze Güneşi oturtur. Tanrı-İnsan ilişkisi çatırdamaya başlar. Kilise referanslı İnsan hakikati görüşünü erozyona uğrar. Böylece devrin başat prensibi Hümanizmin önü açılmıştır.
[5] Bu konuda özellikle Bodin ve Machiavelli’den çokça atıf var.
[6] Eco, mistik bir felsefe taraftarı. Hakikat bilinemez ancak keşfedilebilir mahiyetinde açıklamaları mevcut.
[7] Latince adı Petrus Pomponatius ile tanınır.
[8] Paracelsus, İsviçreli doktor ve kimyager. 16. yüzyılın önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın kurucularından biri olduğu kabul edilir.


Yayınevi: Alfa Yayınları
Yazar/Editör: Umberto Eco
Çevirmen: Adnan Tonguç
Sayfa Sayısı: 1199

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR