Katilin Doğuşu ve Şiddetin Ontolojisi
Onun parçalanmış bedenini gördüğümde, kanıyla susuzluğumu giderdim.
Ve öyle bir kahkaha attım ki, ağzımdan saçılan tükürükler tanrının yüzünü ıslattı.
Ben bir katil olarak doğdum; sokakların, karanlık yüzyılların ve huzursuz kalabalıkların çocuğuydum. Her çığlık, bıçağımın pasını parlatan bir yankıydı.
Sıradanlığın katiliyim ben — köle ahlakının celladı. Çünkü aşk, hayatı tercih etmek değil; hayatı reddetmektir.
Aşk, tanrısız bir naifliktir, bir reddedişin en derin biçimidir.
Gerçek, henüz işlenmemiş bir cinayettir.
İnsanın Karanlık Anatomisi
Korkunun insana öğrettiği şey, bütün dogmalardan daha sahicidir.
Her sürünün bir içgüdüsü vardır; ama o sürünün çobanı, unutulmuş değerlerdir.
Benliğin içinden geçen bu sessiz iblis, aslında kurtuluşun ta kendisidir.
İrade bir hastalıktır; kurtuluş ise bu hastalıktan vazgeçmektir.
Benliğin çöküşü, tanrısallığın ilk basamağıdır.
Ve evet, ben Siz’im.
Sizden doğan, size ayna tutan ve sizi yok eden…
Benliğinize sirayet etmiş o karanlık yankıyım.
Yükselmenin Değil, Alçalmanın Felsefesi
Dünya, bizi içine çeken bir sanrıdır.
Yükselmek değil, alçalmak kurtarır insanı.
Çünkü şeytanın doğurduğu tek şey olarak dünya, kutsal bir aldanıştır.
O, kendi arkasından geleni yutar; kendisine tapınmayanı yok eder.
Bu nedenle yaşam, bir zevk değil, bir çöküştür — ve biz bu çöküşte güzelliği buluruz.
Melodiler aklın değil, duyguların kavgasıdır.
Acının aritmetiğidir.
Ruhun en derin sarsıntısı ve doğanın en dürüst yansımasıdır.
Melodi, kulakla değil, yara ile dinlenir.
Uykusuzluk, Küfür ve Deliliğin Tarihi
Uykusuzluk, modern insanın unutulmuş duasıdır.
Yalnızlığı çoğaltır, zihni taşlaştırır ve insanı içe dönmeye zorlar.
Kendinle konuşmanın en eski biçimidir uykusuzluk; tıpkı delilik gibi.
Delilik, zihnin açılmasıdır.
Ruh, vizyona odaklanır, nesneyi kalbinden yakalar.
Delilik, hiçliğin adsız mertebesine yeniden doğmaktır.
Küfrün kutsallaştırılması, bu doğumun bedelidir — çünkü Tanrı’yı inkâr eden değil, Tanrı’ya benzeyendir deliren.
Kendine Kıyma Hakkı ve Ruhun Arınması
Kendine kıyma arzusu, yaşamdan kaçış değil; yaşamın fazlalığını taşımaya artık razı olmamaktır.
Toplum bunu zayıflık diye yaftalar, oysa en cesur eylemdir bu.
Kendine kıymak, “Bu hayat senin kadar büyük değil!” diye haykırmanın felsefî biçimidir.
Bir intihar, bir kapanış değil; kendi tanrısallığına dönüş yolculuğudur.
Yazmak: Acının Estetiği
Yazmak, acının harflerde çoğaltılmasıdır.
Melankolinin bedenle birleşmesi, varlığın inkârıdır.
Bir peygamberin kaleme âşık kalmasıdır.
Yazmak, hem ölüm hem de kurtuluştur.
Ruhun kendini dışarıya taşıdığı en estetik biçimdir.
Fedakârlık, İnanç ve Yeniden Yaratılış
Fedakârlık, üst bir içgüdüdür; ama yıkıcıdır.
Tanrısal olana en yakın, ama insanî olandan en uzak hâlidir.
İnançlar ise bize sonradan takılan birer zincirdir.
Tanrı için ölmek yüceltilmiş bir esarettir.
Gerçek özgürlük, inancı reddetmekle başlamaktadır.
İnsan artık bitmiştir.
Yeni kaygımız, onu yeniden yaratmaktır.
Bu yeniden doğuş sancılıdır, ama gereklidir.
Ve o doğmamış çocuk — henüz var olmayan insan — belki de bizim en son umudumuzdur.
Son Söz: Sonsuz Deliliğe Çağrı
Ey delilik, seni çağırıyorum!
Aklımın en sessiz köşesinde bekliyorsun.
Beni öldür, ama bana kendimi bağışla.
Çünkü insan, ancak ölerek yeniden doğmaktadır.
Ve işte, varlık denilen o büyük günahın içinden, benliğin son yankısı olarak konuşmaktayım.
Can Murat Demir
çok güzel ve anlamlı bir yazı olmuş eline saglık