sesimde kırlangıçlar ötüyor duyuyor musun?
ölü ozanlar ve şairler adını fısıldıyorlar kulağıma
özlüyorum.
ve radyoda rast geldiğim Chopin'in piyano dinletisiyle
kendime bile söylemeye çekindiğim itiraflar ediyorum.
sürekli isyan ediyorum...
Çok zamandır yollardayım. Kimsesiz, zavallı bir adam olduğumu anladığımdan beri nerede durmam gerektiğine karar veremedim. Zorlu ve zorunlu bir yolculuktu bu, bir hacının yakaran...
Saat dördü Asuman geçiyor
Kaldırım taşı değmek üzeredir ayaklarıma
Bekliyorum biçare kapımda, elimde otuz yıllık şarabımla.
Herkes gidiyor
Kimse gelmiyor
Saat beşi Asuman geçiyor
Kim bilir kimin yalnızlığı ile yürüyor...
Memlekette okuyan insan kalmasın diye tüm personel servisleri el ele vermiş, arabalarının dikiz aynalarına yapıştırdıkları el yazmalarıyla, dalga geçer ya da düğüne gider gibi...
periskop mürekkep hokkası gözler beni dönemeçte
girer dolma kalemim kendi kabuğuna
kağıt sayfası büyük beyaz kanatlarını açar
gözlerimi yuvalarından çıkarmadan
az önce iki pençesiyle
görüp göreceğim kendi bedenim
ölü bedenim…
debdebe...
Zarif bir cümlenin ardından gelen yorgunluk gibi her yanımı saran bu sessiz dua, beni artık korkutmaya başlarken, adını sanını duymadığım, bilmediğim bir düşüncenin topraklarına...
yanık bir akşamüstünden kopup,
ölü bir gecenin içine düşüyordum.
kalbim duman içinde,
avuçlarımda sabahın leşi
bir sarhoşun küfürlerinden kaçıp
kahpe bir yalnızlığa sendeliyordum
dudaklarım sansür içinde
gözlerimde bir kış uykusu
mülteci duygulardan...