Anılar, kabuslar ve hastalıklı bir zihin… Sizce bu sayılanlar bir cinayete sebep olabilir mi? The Cell bunu bize görsellliğiyle ve duygusal karanlığıyla ispatlamaya çalışıyor.
Düşler, kabuslar ve bilinçaltının eşlik ettiği br psikojik gerilim örneği.. The Cell, Jennifer Lopez’ in oyunculuk kariyerinde belki de bir dönüm noktası çünkü Lopez genelde iğrenç aşk komedilerinin bir numaraılı oyuncusudur ama bu kez gerçekten zor bir karakteri canlandırarak kariyerine sağlam bir film katmış diyebiliriz.
Aslında kendine has bir film The Cell… Çünkü iyi hazırlanmış bir senaryosu var. Yönetmen renklerin yanında çok iyi bir düş dünyası tasvir etmiş hatta bunu karanlıkla çok iyi harmanlamış. Gerek mekanların dizaynı gerekse kullanılan zihinsel nesneler bakımından film gerçekten görsel bir şölen diyebilirim. The Cell, bu yüzden izlerken zevk alacağınız bir film…
Psikolojik sorunlu insanların zihinlerine girip onlar için çözüm üretmeye çalışan bir bilimsel projenin gönüllü çalışanı olan Catherine Deane bu kez bir seri katilin zihnine dalıp onun çocukluk anılarına inecektir. Ancak bu kez kolay olmayacaktır, çünkü zaman geçmektedir ve bu yüzden insanlar ölmektedir, Catherine Deane‘ in çok fazla vakti yoktur. Katilin zihni fazlasıyla hastalıklı ve karanlıktır. Film bu katilin zihnindeki anılar ve olaylar örgüsünü konu ediniyor. Bize ağır şizofren bir katilin zihninin nasıl çalıştığını gösteriyor. Ruh hastası bir katilin anılarının ve düşlerinin ne kadar sapkın ve sıra dışı olduğuna işaret ederek seyirciyi bu karanlık dünyanın içine itiyor.
Cinayet öğeleriyle, psikoljik gerilim öğelerinin toplamı olan The Cell 2000 yapımı. İçinde biraz da olsa bilim kurgu var ama aşırı değil bu yüzden bana göre kıvamında bir film.
İyi seyirler…
Can Murat Demir